Çin hiç kuşkusuz son senelerin en başarılı ekonomik büyüme performansını gösteren ülkelerin başında geliyor.
Çin aynı zamanda küresel krizi de en az zararla atlatan ülkelerin en başında. Çin aynı zamanda ülkesine çok yüksek miktarlarda doğrudan yabancı sermaye çekmeyi başarabilen bir ülke.
2010 senesinde Çin'in yüzde 10 dolayında büyümesi bekleniyor; muhteşem bir büyüme beklentisi. Son üç ayda sınai üretiminin de yüzde 13 dolayında arttığı gözlemleniyor; ve bu büyüme performansının çok düşük, yüzde üç gibi bir enflasyon oranıyla gerçekleşmesi bekleniyor.
Nüfusu 1,5 milyar dolayında bu ülkede işsizlik oranı da yüzde 10 dolayında; mesela Türkiye'nin işsizlik oranının epey altında.
Çin son on iki ayda 175 milyar dolar dış ticaret fazlası da üretebilmiş bir ülke; aynı zamanda bu ülkenin cari fazlası milli gelirinin yüzde beşini aşıyor ve 285 milyar dolar düzeyinde.
Ve tüm bunlar yüzde 3 gibi bir bütçe açığı (milli gelire oranı) ve ortalama yüzde iki gibi bir faiz oranı ile birlikte yürüyor.
Batı'ya yansıyan istatistiki verilerin doğru olduğu varsayamıyla karşımızda büyük, inkâr edilemez bir ekonomik başarı hikâyesi var.
Ancak bu başarı hikâyesinin bir de başka yüzü var; başka bir dizi gelişmeler Çin'in bu ekonomik başarısının kalıcı olabileceği konusunda ciddi kuşkular yaratıyor. Bu satırların yazarının da öngörüsü, aşağıda özetleyeceğim konunun ve daha da önemlisi zihniyetin makul bir vadede çözüme kavuşturulmaması durumunda Çin ekonomisinin küresel rekabet gücünü büyük ölçüde kaybedeceği yönünde; bu konuda Türkiye'nin de belirli riskler taşıdığı konusunu da somut ve paralel bir örnek üzerinden ele alacağım.
Dünya büyük bir hızla endüstri sonrası toplum modeline geçiyor; ve hatta bu geçiş büyük ölçüde de tamamlandı sayılabilir. Bu yeni dönemin en büyük özelliği bilginin en önemli girdi, üretim faktörü olarak üretim süreçlerini belirlemesi. Bu süreci iyi algılayan ekonomiler 21. yüzyılın başlarında büyük başarılara imza atacaklar, yüksek büyüme oranları tutturacaklar ama bu süreci atlayan ekonomiler daha düşük büyüyecekler, daha fazla işsizlik üretecekler.
Bu yeni dönemin, bilgi ekonomisi denebilecek dönemin en başat simgelerinden biri de hiç kuşkusuz "Google".
Ve Çin hükümeti de son aylarda Google'la büyük bir kavganın içine girmiş bulunuyor; çok büyük ihtimalle önümüzdeki günlerde Çinliler kişisel bilgisayarlarından artık Çince Google arama motorunu kullanamayacaklar. Çinli yöneticiler, çok net bir biçimde, Google'ın belirli koşulları yerine getirmemesi sonrası Google'ı sansürleyeceklerini ifade ediyorlar; Google'ın da geri adım atmaya pek niyeti yok gibi.
Çin Endüstri ve Teknoloji Bakanı Li Yizhong, iki gün önce Google'ın Çin yasa ve yönetmeliklerine uygun davranmaması durumunda Google'ı sansürleyeceklerini, Google'ın bu inadını sürdürmesinin kendisine pahalıya patlayacağını yenilemiş bulunuyor.
Çin Ticaret Bakanlığı sözcüsü Yao Jian, Çin'in çok uzun bir süredir yabancı yatırımlara açık bir siyaset izlediğini ama bu siyasetin kökeninde ülkeye gelen yabancı sermayenin Çin yasa ve yönetmeliklerine mutlak saygısının yattığını ifade ediyor.
Geçtiğimiz günlerde dünyanın büyük gazetelerinde bu konuda çok detaylı haberler yayınlandı; İngilizlerin Financial Times'ı ve Fransızların Le Monde'u bu alanda öncülük yapıyorlar. Yabancı gazetelerin bu konuya ilgisinin altında muhtemelen benim de paylaştığım bir kaygı, Google'ı Çince arama motoru olarak vatandaşlarına yasaklayacak bir Çin'in ekonomik performansının orta vadede ciddi bir risk altına girebileceği kaygısı yatıyor. Google bir sembol ve Google'ı yasaklayan bir Çin'in bilgi ekonomisi çağında ne kadar mevcut başarısını sürdürebileceği gerçekten kuşkulu.
Bu aşamada Google'ın arama motoru olarak hem Çin'de hem de dünyada etkinliğini bir-iki sayıyla vermek gerekebilir; Çinlilerin yüzde otuz altısı Çince aramalarını bugün için Google üzerinden yapıyorlar. Çin'de toplam yaklaşık 400 milyon aktif ve sürekli internet kullanıcısı olduğu biliniyor. Google'ın küresel egemenliği ise çok daha güçlü ve dünyada arama motoru kullanıcıları yaptıkları aramalarda yüzde 67 oranında Google'ı tercih ediyorlar.
Google ise Microsoft ve Yahoo ile birlikte kurdukları bir Konsey'le ulusal hükümetlerin internet sansürlemeleriyle mücadele etme azmini ortaya koymuş durumda. Google Çin piyasasından çıkarsa rakip firma Baidu, pazarın adeta tümünü elde edecek; Baidu'nun ise Çin hükümetinin yasaklamaları ve sınırlamalarıyla zaten bir sorunu bulunmuyor.
Çin'in Google ile imtihanı aslında ve özünde demokrasi ile imtihanı demek; demokrasi ile imtihanı kaybedecek bir Çin'in ülkeye doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekmedeki başarısının kalıcılığı, ekonomik büyümesinin sürdürülebilirliği ciddi bir biçimde sorgulanacak. Belki daha da önemlisi, Google ile kavgalı bir Çin'in bilgi ekonomisinin meydan okumalarıyla baş etme ihtimalinin çok azalacağı.
Google'ı sansürleyen bir Çin'de üniversite öğretiminin ve araştırma etkinliğinin nasıl evrileceği de ayrı bir tartışma konusu.
Gelelim Türkiye'ye; ülkemiz Türkiye'de Google'a bir engel yok ama çok iyi bilindiği gibi Ankara 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 5 Mayıs 2008'de aldığı bir karara göre (Koruma tedbiri) YouTube'a giriş yasağı var; YouTube bir arama motoru değil ama yine de bu yargı kararı bizim ülkemizde de yargının en temel internet özgürlükleri konusunda duyarsızlığının, daha doğrusu çağı anlayamamasının önemli bir örneği.
Çin'e geri dönersek, Google'ın sansürlenme ihtimali bu sansürlenme meselesini de aşan bir meseleyi gündeme getiriyor; küresel ekonominin ve bilgi ekonomisinin geldiği aşamada küresel sermayenin bağlı olacağı kuralların ulusal mevzuatla mı, yoksa daha evrensel kurallarla mı belirleneceği meselesi kanımca konunun özünde yatıyor. Tahkime ilişkin hukuksal düzenlemelerin kökeninde de aynı kaygı, daha doğrusu aynı mesele yatıyor.
Çin'in Google ile imtihanı, sonuçları açısından bütün dünya, hepimiz için çok ilginç olmaya aday.
Zaman - ESER KARAKAŞ - 18.03.2010
Yeni yorum gönder